islam usta sanki bütün yazarlığı boyunca iki yazı yazmış gibidir Fenerbahçelilerin çoğu için... biri 0-3'ten 4-3 alınan galatasaray galibiyeti sonrası yazısı; "Fenerbahçe yenilmez, bu formayla dalga geçilmez", bir diğeri de başlığa taşınan yazısı; "Fenerbahçe'nin büyüklüğü ne kupalar büyüklüğüdür ne şampiyonluk büyüklüğü. bu büyüklük başka bir büyüklüktür işte, adı konamaz..."
bugün komünizmin sembollerinden che'nin tshirt'leri icon halinde kapitalist düzenin gelir kalemlerinden biri halini alabilmişken, islam çupi'nin sevdasını anlatan cümleleri de yine hep destek tam destek gibi kof sloganlardan biri oldu... ağrı kesici gibi, kazanınca "Fenerbahçe o eli lavabona sokar", kaybedince "kupa büyüklüğü değil"
bu noktada biraz bilimkurguya sığınıp back to the future üçlemesine yakışır bir seyahat yaparsak zamanda geriye doğru, Fenerbahçe neden büyük sorusunu irdelemek için marty mcFly'ın biff'in spor müsabakaları sonucu almanağı marifetiyle hayatını kaydırmasına yol açmasına benzer bir kırılma noktası bulabilir miyiz acaba zamanda? yoksa sadece futbolun ülke hayatına girmesini müteakip insanların o zamana kadar sahip olmadıkları bu kulüp aidiyetine bağlı bölünmeleri zamanına kadar gidip "olmasaydı"lı sorular mı sormak lazım...
"Fenerbahçe'nin büyüklüğü kupa büyüklüğü değildir"
nedir peki? niye büyüktür Fenerbahçe?
bugün aziz yıldırım'lı 10 seneden evvelini sadece okumuş, dinlemiş nesil için bu sorunun cevabında kuvayı milliye hareketine katkılar, harrington kupası, sarı kanarya cihat arman, ordinaryüs lefter, sinyor can bartu vs sadece takım stada çıkarken hoparlörleden çıkan marştan ibaret sanki. niye büyüktür Fenerbahçe sorusuna "stat, tesisler, fenerium, kombine gelirleri" gibi cevaplar almamız an meselesi.
peki ben gibi 30'una yaklaşmış neslin derdi ne? bizlerin, taraftarlığımızın en gevrek zamanında kırılmasına izin vermemiş abilerimiz, babalarımız, dedelerimizin derdi neymiş? neden Fenerbahçeli olmuşlar? niye?
kendime bakınca Fenerbahçeli olmamın çıkış noktası temelde babamın Fenerbahçe'li oluşu.. onun babası ve benim ben 1 yaşındayken vefat ettiği için tanıma şansına erişemediğim dedem de soranlara "milli takım" dermiş ama Fenerbahçeli'ymiş... babannemin yalancısıyım. annem de Fenerbahçeli'dir, onun babası olan dedem de... bi anneannem beşiktaşlıydı, o kadar. çevremde pek başka renk yoktu yani, sarı lacivert. adam akıllı ilk hatırladığım sezon 103 golle şampiyon olduğumuz sezon. ondan bir önceki sezonu kötü bi yerde bitirdiğimizi hatırlıyorum. radyodan bordeaux maçını dinlediğimizi de hatırlıyorum hayal meyal. yaşım bunlara yetiyor. ama o 103 gollü şampiyonluk sonrası geçen 6 senelik kuraklık, o dönemde beşiktaş'ın üstünlüğü, sonra sırayı galatasaray'ın alması, avrupa'daki başarıları filan beni Fenerbahçeli bir Türk olarak sevindirmekle kalırken rengimi bozamamış. demek ki hakkaten kupa büyüklüğü değil denebilir. mi? belki... o yaşlarda takım değiştirene "dönek" damgası vurulup dalga geçilir, en fenasından. dünyadaki en acımasız varlıklardır keza 13-14 yaşındaki veletler. ve parreira... sonra denizli... çifte daum ve zico... aklımın erdiği dönem 20 sene, gördüğüm şampiyonluk sayısı 6... gördüğüm galatasaray şampiyonluğu sayısı 9, beşiktaş şampiyonluğu 5.
bugün üniversiteye giden nesilde ve bir altında, üstünde galatasaraylıların çok olmasında bunun payı büyüktür. inkar edilebilir mi? bugünlerde ortaokul lise okuyan nesilde de yine bizim biraz daha kalabalık olmamız olasıdır.
babalarımız neden Fenerbahçeli olmuş
dedelerimiz?
mutlaka vatan savunmasındaki o efsanevi katkıların payı büyüktür, nitekim orduda da görülür benzer bir durum... ama sadece bu olsaydı sebep o zaman herkesin Fenerbahçeli olması gerekmez miydi?
peki Fenerbahçe'yle yakın zamanda kurulmuş galatasaray ve beşiktaş'tan başka kulüp yok mu? misal beykoz 1908'de kurulduğu halde neden bir semt takımı olmanın ötesine geçememiş?
kupa nedir diye sormak lazım bu noktada belki, basit ve basit olduğu için saçma gözüken bu soru aslında gayet gerekli. nedir kupa? nasıl kazanılır, neden verilir?
kupa başarının somut delilinden başka birşey değildir çoğu zaman. yüzüncü yılda kazanıp ekstra anlam yükleyebilirsin veya çok hakkının yendiğini düşündüğün bir sezon (hemen hemen her sezon!) kazandığın kupa daha bi kıymetli olabilir. bir de işte yukarıda sözünü ettiğim, müzede "yuh oha" dedirten ebatıyla harrington kupası gibi kupalar vardır... cidden maneviyatı yapımında harcanan metalden ağır olan.
peki Fenerbahçe harrington kupası'ndan sonra kapatsaydı kupa alma serüvenini, istanbul liglerinde, bölgesel ve ulusal liglerde şampiyonluklar, kupalar kazanmasaydı bugün yine milyonların deli gibi peşinden koştuğu, geride bıraktığımız sezon gibi bir sezonda, bu şekilde şampiyonluk kaybetmişken, camiaya ters bir isim olan emre belözoğlu dışında transferi yokken roberto carlos transferli sezondan çok kombine satan bir kulüp olabilir miydi?
romantizme, hamasete biraz fazla kayarsak evet cevabı verebiliriz elbette ama hakikat mi olur bu? biraz zor...
bu da dün yazdığım yazı gibi aslında, hemen hemen aynı yere çıkıyor. Fenerbahçe'nin bugünkü Fenerbahçe olmasında kazandığı başarıların ve bu başarıların somut, elle tutulur delilleri olan kupaların çok büyük payı vardır şüphesiz. tıpkı bizim küçüklüğümüzde çeşitli çevresel etkilerle tutacağımız takıma karar vermemiz gibi. ama ondan sonrası atılmış bu temelin üstüne inşaadır. Fenerbahçeli olmak ne demektir, galatasaraylı, beşiktaşlı olmaktan farkları nelerdir, sadece renkler, stadyumun semti, başkan, oyuncular mıdır yoksa ötesi var mıdır? o ötesinde anlam yüklenen şeylerin ne kadarı gerçek, ne kadarı subjektif yanılsamalardır? hepsi tartışılabilir. o noktadan sonra ortaklık sağlayan çekirdeğin etrafında nasıl döndüğümüz şahsi haller alıyor artık.
aynı şekilde, 1907'den günümüze kazanılmış başarıların Fenerbahçe'yi getirdiği bugünki halin etrafında dönen kupalardır bu kez... olmamaları büyüklüğe halel getirmeyecek diye düşünülse bile hadisenin her başarısızlığın üstünü örten bir inkar mekanizması haline gelmesine izin vermemek gerek.
demin yukarıda verdiğim 20 yıllık hesapta durumun o kadar vahim olduğunun farkına yazıya başlayana kadar varmadığımı itiraf edeyim. 20 yıldaki skor 9-6... aziz yıldırım'lı dönemde skor 5-4... böyle bir manzarada hep destek tam destek'in de kupa büyüklüğü söyleminin de suistimali statükonun korunması açısından olmazsa olmazlığı gözler önüne seriliyor...
ama düşünmek lazım, neden demek lazım...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
Cilkini cikarircasina kompozisyonladigim "Tebaa" mantiginin cogunluklar uzerinde yerlesip, akli selimi ve hur iradeyi azinlikta birakmasidir bu. Resmi ideolojinin "Inan" dedigini, sual etmeden inanan kitlenin ezici galibiyeti. Tek kelimeyi bu kadar edebiyatlamama da gerek yoktu belki. Populizm iste. Islam Cupi, vaziyetin bu olacagini bilse, bu yazilari yazar miydi? Sanmam. Yazik oluyor da, nasil yazik oldugunun farkinda degil bir suru adam.
Yorum Gönder