22 Nisan 2010 Perşembe

Bilica'yı sarımsaklasak da mı saklasak, sarımsaklamasak da saklasak

Aslında konunun üstünden Türkiye standartlarına göre unutmaya yetecek kadar zaman geçti. Keskin tırmanan tepkiler ulaştıkları zirveden yer çekimi ivmesine tâbi şekilde düştüler... Şimdi dönen linç devranı Fenerbahçe Spor Kulübü'nün, kulüpten birinin güncesi gibi tutulan resmi siteden gelen sahiplenme mesajıyla kapandı. Bunda Beşiktaş'ın hükmen galibiyet talebiyle TFF'ye başvurmasıyla milletin sıtkını sıyırmasının da payı yok değil.

Bilica'nın eylemi maçın oynanması için gerekli koşulların imhası noktasında değildi. Penaltı noktasını tahrip etti, evet. Ancak bu durum Bobo'nun penaltıyı sağlıklı şekilde kullanmasına mani olmadı. Bu nedenle Bilica'nın hareketi oyun disiplin kurallarından ziyade ahlak çerçevesinde değerlendirilmeliydi. Bu noktada, Fenerbahçe taraftarı her zaman övündüğü camia geleneklerinden hareketle linç hareketinin öncüsü oldu. Ve açıkcası beni şaşırttı.

Hiçbir taraftar topluluğu kendi bakış açısıyla böyle ahlaksızlıkları kendi renklerine yakıştırmaz. Başkalarına yakıştırırken ise şiddet ayarına gereksinim duymaz. O nedenle böyle bir tavır kendi oyuncusu tarafından sergilendiğinde, ya o yavru kuzgun gözükür karga gözlere, veya keskin ifadelerle "beriki takım oyuncusuna yakışan hareketler" olarak tanımlanıp ip çekilir.

Fenerbahçe taraftarının bu seferki tepkisinin beni şaşırtmasının nedeni, bu başka takım oyuncularına yakışır addedilen hareketlerin benzerlerini, hatta belki daha kötülerini yapmış isimlere, Fenerbahçe forması giyiyor diye kayıtsız şartsız destek çıkmayı vazife bilirken, konu Bilica olunca linç furyasının önünde koşan haline gelinmiş olması. Daha önce bilfiil Fenerbahçe taraftarına saldırmış, tribün korolarına küfürlü tezahüratlarda şeflik yapmış oyuncuları aklayabilen çubuklu forma Bilica'nın hafriyatında temizlik bezi görevi göremedi. İlginç.

Bu noktada akıllara yine çevre etkisi ve mahalle baskısı geliyor. Kendi oyuncusuna sahtekar damgası vurup "Yakışmıyor, gitsin" diyenler, o sahtekarın (?) sahtekarlığına (?) en çok gürültü çıkaran takımda kaptan olmasından sonra dahi uyanamamış, "Kimse yüklenmeden ben sileyim ki, bu tavrı gerçekten tasvip etmediğim sanılsın" kurnazlığıyla Bilica'yı ipe çekmekte sakınca görmemişti.

Ama artık yemezler, yemememeli. Bilica'nın tavrına tepki gösterenlere, bu hareketten dolayı gitsin diyenlere "Fatih Akyel'e, Tümer Metin'e, Emre Belözoğlu'na Saracoğlu'nda alkışınızı eksik ettiniz mi, etmediniz mi?" diye sormak lazım.

Turnusol orada çünkü.

Sonra da eklemek lazım, karakter olarak aşağı yukarı aynı delişmenlikte olan ama gülen yüzü ve Hoş Memo tipiyle çoğunluğun "Forma içinde, forma için savaşan tek tük oyuncudan biri" diye tanımladığı Lugano aynı hareketi yapmış olsaydı yine bu linçin parçası olur muydunuz? Yoksa maç içi dengesizlikleriyle plakasını aldığınız, zaten futbol olarak içinize sindiremediğiniz, çapsız bulduğunuz, gittiğinde eksikliğini hissetmeyeceğinizi düşündüğünüz Bilica'yı böylesine harcamak kolay mı geldi?

Benim bunlara tavrım belli, o yüzden saklayacak, gocunacak bir durumum yok. Fatih Akyel de, Tümer Metin de, Emre Belözoğlu da bu formayı giymeye kesinlikle layık olmayan isimler... Bilica da öyle. O yüzden birini ayıplarken diğerine kıyak geçmek gibi bir kaygım yok. Vicdanım da rahat.

Herkesinki rahatsa, zaten sorun yok.

Hiç yorum yok: